Gezi Parkı olaylarına ilişkin Osman Kavala, Mehmet Ali Alabora ve Can Dündar’ın da aralarında bulunduğu 16 şüpheli hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle açılan davada yargılamaya devam edildi. Mahkeme, sanık Kavala’nın tutukluluk haline oy çokluğuyla karar verdi. 

Gezi olaylarına ilişkin davada, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan tutuklu bulunan Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala ile Ali Hakan Altınay, Ayşe Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Mehmet Ali Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater Utku, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi’nin yargılanmasına devam edildi. 

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’nun karşısında bulunan duruşma salonunda görülen duruşmaya tutuklu sanık Osman Kavala ile 7 tutuksuz sanık katıldı. 

T24'ten Şirin Payzın, Osman Kavala ile özel röportaj yaptı. Şirin Payzın'ın sorularını yanıtlayan Osman Kavala, cezaevi şartlarını, Ekrem İmamoğlu'nun İBB Başkanı seçilmesini ve Canan Kaftancıoğlu davasını değerlendirdi.

Şirin Payzın'ın röportajının ilgili kısmı şöyle:

Osman Kavala, 624 gündür tutuklu… Gezi eylemleri davasının bir numaralı sanığı olarak tutuklu yargılanıyor. 24 Haziran’daki ilk duruşmada mahkeme tutukluluğunun devamına karar verdi. 18 Temmuz Perşembe günü yani bugün davanın ikinci duruşması görüldü.

Gezi davası şüphesiz gündemin en tartışmalı siyasi davalarından biri. Osman Kavala 18 Ekim 2017’de Gaziantep’ten İstanbul’a dönerken gözaltına alındı, sonra tutuklandı.

Kısaca özetlersek Osman Kavala, “Anayasal düzeni ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsle “suçlanıyor. İddianameye göre sivil toplum faaliyeti yürüttüğü, Gezi Parkı'nda gençlere sandalye sağladığı, Diyarbakır’da kültür sanat faaliyetlerini desteklediği, çözüm süreci, demokratikleşme, mülteci hakları gibi konularda toplantılar düzenlediği için ülkenin bütünlüğünü, barışı, milli değerleri ‘tehlikeye’ attı.

Avukatların “tek bir somut delil yok” dediği iddianameyle ilgili Osman Kavala ne söylüyor? Ne düşünüyor? Ne hissediyor? Hakkındaki iddiaları nasıl görüyor?

Düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilsin diye kendisinden röportaj talep ettim. 21 aydır tutuklu ve tek başına bir hücrede davasının sonuçlanması bekleyen Osman Kavala, bu süreçte çok az konuştu. “Benim yerime sivil toplum konuşsun; demokrasi, adalet, hukuk mücadelesi verilsin“ duruşunu benimsedi.  Davanın ikinci duruşması öncesi kendisine gönderdiğim soruların yanıtlarını okuyacaksınız bu röportajda. Takdir, mahkeme heyeti kadar kamuoyunun da olsun. 

 Kamuoyunun davanıza yeterli ilgiyi gösterdiğini düşünüyor musunuz?

Tutuklanmamla, iddianameyle ilgili gazetelerde eleştirel yazılar yayınlandı, birkaç televizyon programında da durumum konu edildi. Sayın Kılıçdaroğlu grup toplantılarında hukuksuzluğu gündeme getirdi, CHP’li milletvekilleri beni cezaevinde yalnız bırakmadılar. Hak savunucusu örgütler, sanatçılar da serbest bırakılmamla ilgili taleplerini dile getirdiler. Yargının adalet dağıtması ile ilgili olumsuz kanaatler, bu konudaki kötümser ruh hali sanırım tek tek davalara yönelik ilgiyi, merakı da azaltıyor, hukuksuzluklar, hak ihlalleri sıradanlaşıyor, vaka-i adiye haline geliyor. Bir de, tabii, bu dönemde insanlar eleştirilerini kamusal alanda ifade etmekten çekiniyor, böyle yapmanın kendilerine ya da kurumlarına zarar vereceğini düşünüyor. Bu kadar yaygın hukuksuzluk yaşarken bu davaya yönelik daha fazla ilgi beklemek pek gerçekçi değil. Diğer davalarla ilgili güçlü bir kamuoyu tepkisinin olmadığı bir ortamda bu davaya odaklanılması benim için rahatsız edici de olurdu.

Duruşma salonunda size destek vermeye gelen arkadaşlarınız, uluslararası kurumlardan temsilciler, Gezi’ye katılanlar ve kalabalık bir avukat grubu vardı. Mahkeme salonuna girince ne hissettiniz?

Karışık şeyler hissettim. Yirmi aydır odanızda tek başınıza yaşamaya alıştıktan sonra çok farklı bir mekânda, cezaevi dışında bir devlet kurumuyla yüzleşiyorsunuz. Merdivenlerden çıkıp salona adım attığımda önce destek için gelen avukat grubunu gördüm. Cüppeleri içinde avukatlar, o büyük mekânda yasaların labirentleri içerisinde kaybolmamızı önleyecek cankurtaranlar gibi göründüler. Hemen sonra arkamdan gelen alkış seslerini duydum. Alkış anonimdir, ama benim için eşimin, ailemin, arkadaşlarımın orada olduklarını, dostlarımın arkamda olduklarını teyit eden özel bir ses, seslenme gibiydi. İlk gördüklerim ve duyduklarım, mekanda yabancılaşma hissi duymamı engelledi, bir tür güven hissi duymama yol açtı.

Savunmanızı kendiniz mi yazdınız?

Kendim yazdım, ama avukatlarımın büyük desteği oldu.

 Savunmanızda “İddianamede oldukça dikkat çeken tuhaflık Hükümet’e karşı kalkışma eylemini planladığı, finanse ettiği, bu planı icraya koyan gizli yapıyı benimle birlikte yönettiği iddia edilen George Soros’un şüpheliler arasında bulunmaması, ifadesinin alınması için herhangi bir çabanın gösterilmemiş olmasıdır” dediniz. Siz bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu durum, kanaatimce, iddianamedeki kurgunun somut delillerle desteklenmediğini, doğruluğuna inanılarak hazırlanmadığını, siyasi mesajlara uygun bir varsayım olarak kaleme alındığını gösteriyor.

 Soros’la ilişkiniz nedir? Kamuoyuna daha net anlatır mısınız?

5 yaşındaki Zeynep'in kahreden ölümü...15 gün sonra ölümüne neden olan sürücüye tahliye! 5 yaşındaki Zeynep'in kahreden ölümü...15 gün sonra ölümüne neden olan sürücüye tahliye!

Açık Toplum Vakfı’nda yönetim kurulu üyesiydim. George Soros ülkemizi ziyaret ettiğinde diğer yönetim kurulu üyeleriyle birlikte kendisiyle görüşmelerim oldu. Ancak, Türkiye’deki vakfın yönetim kurulu üyeliği dışında kendisiyle özel bir ilişkim olmadı. Vakfın yönetim kurulunda da hiçbir zaman diğer üyelerden farklı bir statüm, sorumluluğum olmadı. Soros’a saygı duyarım. Hukuk kurumlarının düzgün çalışması, sivil hakların korunması ve genişletilmesi, sivil toplum örgütlerinin ve hak savunucularının desteklenmesi, göçmen politikaları gibi konularda kendisiyle görüşlerimiz örtüşmektedir. Bilindiği gibi şu an Macaristan hükümetiyle arasının iyi olmamasının nedeni Macaristan ve diğer Avrupa ülkelerinin daha fazla sığınmacı kabul etmesini, göçmenler için daha fazla kaynak ayrılmasını savunması. Haliyle Trump’la da, Netenyahu’yla da sempati ilişkileri içerisinde değil. Ancak, tabii sosyal ve iktisadi alanlarda eşitlikçi politikalarla ilgili görüşlerim farklıdır. Bazı ülkelerdeki Açık toplum vakıflarının faaliyetleriyle ilgili eleştirilerim de oldu. Ülkelerde kurulan vakıflar bağımsızdır, hangi faaliyetleri yürüteceklerine, hangi projeleri destekleyeceklerine kendi yönetim kurulları karar verir. Türkiye’deki vakfın ayrıca bir proje değerlendirme kurulu vardır, yönetim kurulu bu kurulun değerlendirmelerine göre karar almaktaydı. Söylemeye gerek yok, ama yine de hatırlatayım, Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı kuruluşundan itibaren siyasi meseleler, siyasi aktörlerle arasına mesafe koymuştur, siyasi nitelikli faaliyetlere destek vermemiştir.

Yine savunmanızda “Hükümet üyeleriyle görüşmeye katıldım. Hükümet yetkilileri ile konuşarak, onlarla protesto eylemlerine katılanlar arasında uzlaşma sağlamaya çalışan birisinin kaos ve kargaşa ortamı yaratarak darbeye zemin hazırlıyor olmasının nasıl bir mantıkla açıklanabileceğini anlayamıyorum” dediniz. Bu durum karşısında hükümet yetkililerinin sessiz kalmasını neye bağlıyorsunuz? Kime sitem ediyorsunuz?

Bunu aslında kurgudaki mantıksızlığı vurgulamak için söyledim, hükümet yetkililerinden destekleyici bir mesaj beklediğimden değil. Benzer bir durum Başbakanla görüşen Taksim Dayanışması üyeleri için de geçerli. Tayfun Kahraman da savunmasında aynı mantıksızlığa işaret etti.

 Davanın bundan sonra nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz? Beklentiniz nedir?

Beklentim, elbette, tüm yargılananların üzerlerine atılan suçlardan beraat edecekleri. Buna kesin gözüyle bakıyorum. İddianamedeki kurgunun, ipe sapa gelir bir hali yok. Herhalde bir vakitte benim için de tahliye kararı verilecek. Ancak bu karar, cezaevinden çıkacağım anlamına gelmiyor. Tutuklanmamdan sonra, hiçbir temeli olmayan 15 Temmuz darbe girişimine destek suçlaması ayrı bir soruşturma dosyası olarak muhafaza edilmiş ve tutuklama kararım tuhaf bir biçimde iki dosya arasında paylaştırılmış. Bu ikinci dosya hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. 20 aydır iddianamesi ortaya çıkmadı.

Cezaevi koşulları sizi en çok hangi konuda zorluyor?

Silivri’ye gelmeden önce iki hafta şu anda kaldığım odanın yarı büyüklüğünde bir hücrede kaldım. Bir haftaya yakın bir süre burayı dört kişi ile paylaştım. O günler kolay geçmedi. Silivri’de fiziki şartlara kendimi alıştırdım, cezaevi şartları çok zorlayıcı gelmiyor. Odamda kitap okuyarak, düşünerek, hayal kurarak, kendimi başıma gelenlerden uzak tutmaya çalışıyorum. En çok zoruma giden hastaneye gidiş gelişlerde kelepçe takılması. Elleriniz kelepçeli, yanınızda jandarma, Silivri Devlet Hastanesi’nde dolaşıyorsunuz. Görenler bu adam acaba hangi kötülüğü yapmıştı diye düşünüyor olmalı.

 Klasik bir soru ama neyi özlediniz en çok?

Ben de bu soruya klasik bir cevap vereceğim. Eşimle, ailemle, dostlarımla beraber olmayı özledim, evimi özledim, toprağa, ağaçlara, bitkilere dokunmayı özledim.

 Geriye dönüp baktığınızda pişman olduğunuz şeyler var mı?

Elbette bir sürü şey var. 60 yaşında cezaevine girdiğinizde ister istemez hayatınızın bir muhasebesini de yapıyorsunuz. Tek başına kalmak bunun için uygun bir ortam sağlıyor. Ancak pişmanlık duyduğum şeylerin üzerime atılan suçlarla uzaktan yakından ilgisi yok.

İleriye baktığınızda hayalleriniz neler? Sivil toplum için çalışmaya üretmeye devam edecek misiniz?

Sivil toplum için çalışmaya devam etmek istiyorum. Sanat ürünlerinin yardımıyla temel hukuk normlarının daha iyi anlaşılmasına, adaletle ilgili duyarlılığın artmasına katkıda bulunacak projeler gerçekleştirmenin önemli olacağını düşünüyorum.

 Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanması ve ona verilen destek konusunda ne düşünüyorsunuz?

Ekrem İmamoğlu’nun ikinci defa seçimi kazanacağını düşünüyordum ama bu kadar büyük bir fark beklemiyordum. Gezi’de ortaya çıkan olumlu enerjinin, ahlaki duyarlılıklarının yerel siyasete nasıl katkıda bulunacağı çok tartışılmıştı. İmamoğlu Gezi’de söylenmek istenenleri, Gezi’nin mesajlarını anlayacak bir duyarlılığa, bakış açısına ve sorun çözme yeteneğine sahip. Bu nedenden dolayı kendisini Gezi sonrası döneme çok uygun bir başkan olarak görüyorum.

Canan Kaftancıoğlu da attığı bir tweet yüzünden yargılanıyor ne düşünüyorsunuz?

Yeni delillerin ortaya çıktığı canlı bir dosya olmadıkça, bir örtbas söz konusu değilse, yıllar öncesine dönüp suç aramak yargılanmanın doğal akışına aykırıdır, tehlikeli bir uygulamadır. Yargı süreçlerini siyasi manipülasyona ve şantaja açık hale getirir. Umarım savcılar bu tür uygulamaları sürdürmekte ısrar etmezler. Kaftancıoğlu’nun durumunda hiçbir somut şiddet olayıyla ilişkilenmeyen ifadelerde suç aranması, olayı daha da vahim bir hale getirmektedir.

OSMAN KAVALA KİMDİR?

1957 Paris doğumlu olan Kavala, İstanbul Robert Lisesi'ni bitirdikten sonra Manchester Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun oldu. Babası Mehmet Kavala'nın 1982 yılında vefat etmesinin ardından, Kavala Grubu'nda yönetici olarak çalışmaya başlayan Osman Kavala, Türk-Polonya İş Konseyi, Türk-Yunan İş Konseyi, Center for Democracy in Southeast Europe (Güneydoğu Avrupa'da Demokrasi Merkezi) gibi çeşitli iş ve toplumsal kuruluşların Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü '17-25 Aralık kumpas' soruşturmaları ile 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alındığı öğrenilen  Osman Kavala, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklanmıştı.