PKK’nın kandırıp dağa kaçırdığı çocukları için PKK’nın siyasi ofisi haline gelmiş HDP binasının önünde Annelerin başlatmış olduğu eylem çok değerlidir. Bu eylem, Anadolu insanının emperyalizme karşı başlattığı mücadelenin bir parçasıdır. Bizde bu anlayış ve birlik hep vardı. Bu, dün gelişen bir şey değildir. Yani, bu topraklarda yaşayan milliyeti, inancı veya kültürü ne olursa olsun biz bunu her zaman bir zenginlik ve güç birliği olarak görmüşüzdür. Türkiye İttifakı ise daha geniş bir yelpazede kavramsallaşması gereken bir olgudur. Türkiye İttifakı ile Cumhur İttifakı’nı öncelikle birbirinden ayırmak gerekiyor. Burada bir yanlışa düşülmemelidir. Cumhur İttifakı üst başlığında, bu devlete ve bu millete hizmet edecek, milletine devletine bağlı her siyasi oluşumun sahiplenebileceği, kendini bulacağı bir siyasi kurumdur. Dolayısıyla, içinde ekonomik, sosyal, ve kültürel öğeleri de barındıran ve toplumsal uyumu odaklayan Türkiye İttifakı, çerçevesi ve kapsamı bakımından çok daha geniş bir perspektiftir. Yani, Türkiye İttifakı’nın içini, bu ülkenin menfaatine olan her türlü eylem doldurur. Toplumsal barışa hizmet eden, görüşü, fikri, rengi ne olursa olsun her türlü eylem, tavır, faaliyet bu yaklaşıma hizmet eder. İhtiyaç var mıdır? Evet vardır. İlle de her ittifakı salt siyasi ortaklıklar olarak görmemek lazım.
ANNELERE DESTEK, BİR SINAVDIR
“Cumartesi Anneleri de anneydi” diyerek yaralı insanların acılarını paylaşmayan Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’ye ve bölgeye barış getireceğiz” iddiası ne kadar samimi olabilir?
Annenin cumartesisi pazarı diye bir şey olmaz, anne annedir. Evlat acısı yarıştırılmaz. Bu tarz bir yaklaşım elbette kabul edilemez. Bu ülkede binlerce şehit annesi var. Bu vatan uğruna evladını hayatının baharında toprağa veren Annelerimiz var. Dolayısıyla böyle bir kıyas yersizdir. Ancak Diyarbakır Annelerinin haklı eylemleri, bu ülkede her türlü organizasyona koşa koşa gidenler için bir samimiyet sınavı olmuştur. Nerede sanatçılar? Nerede ağaç için, hayvan için, çevre için sokağa inenler. Neden sessizler? Çünkü kendilerine biçilen rollerin dışına çıkamazlar. Devlet hassasiyeti olmayan, milletine yabancılaşmış ve ülkesinin aleyhinde olan her organizasyona açık destek vermiş bir zihniyetten ne beklenir? Böyle bir zihniyetin bölgeye barışı getirme modelinde olsa olsa mandacılık vardır. Barış getirmek için savaşmayı bilmek gerekir. Savaşmadan gelen barış, barış değil teslimiyettir. Teslimiyetçi zihniyet bu ülkeye barışı, terörle kol kola vererek, IMF ile gizli toplantı yaparak mı getirecek? Cumartesi Annelerini yıllarca siyasi malzeme yapanlar, HDP binası önünde çocuklarını PKK’nın elinden geri isteyen annelere kayıtsız ve sessiz kalıyorsa burada nasıl bir samimiyet aranır. Dertleri anneler olsa idi, ilk günden gidip destek verirlerdi. Dertleri anneler değil, dertleri PKK’nın çözülmesinin önüne geçmek. Terörün bitmesi, ekonomik sıkıntıların çözülmesi, toplumsal barışın sağlanması gibi bir temennileri yok. Böyle bir istekleri de yok. Varsa yoksa Sayın Cumhurbaşkanının Büyük Türkiye mücadelesini sonlandırmak. Ellerinden geleni yapıyorlar. Eğer bir yerde devlete karşı bir eylem varsa birbirleriyle yarışa yarışa giderler. Eğer devletin menfaatine bir eylem varsa bunu hemen hükümetin işi deyip gitmek bir yana bir de karşı dururlar. Çünkü devlet anlayışları da maalesef yok. Bu CHP Atatürk’ün CHP’si olamaz. PKK’nın siyasi koluna adeta eşbaşkanlık yapacak hale gelen bir CHP’yi kendi samimi vatansever tabanına havale etmek gerekiyor.
YENİ PARTİLER NE DEMEK?
Bu mücadele bir Türkiye mücadelesidir. Türkiye’nin bir bütün halinde gelişiminde ve yükselmesinde 18 yıldır bayrağı taşıyan parti Ak Partidir. Bu, milletimizin bir teveccüdür. Millet size mührü verdiği sürece bu ulvi mücadeleyi en iyi şekilde sürdürmek borcunuzdur. Milletimiz de bu mührü 18 yıldır Ak Parti’ye vermektedir. Milletin bu teveccühünün en önemli nedeni şüphesiz Sayın Cumhurbaşkanımızdır. Dolayısıyla partiden istifa edip yeni arayışlara girenlerin de referansları bu yöndedir. Ancak şunu kaçırıyorlar; Recep Tayyip Erdoğan Ak Partinin Genel Başkanı’dır. Bu hareketin lideridir. Ve Hattı-Erdoğan Hattı-Türkiye’dir. Kişisel hesaplarını bu mücadelenin önüne geçirenler kendilerine referans olarak gösterdikleri noktaları bu minvalde ölçüp tartıp ona göre hareket etmelidir. Daha önce bu hareketten kopanlar siyasete ne kattılar diye bakıldığında kendi kişisel kariyerleri de dahil kısır bir döngünün yorgunu olduklarını görüyoruz.
CUMHUR İTTİFAKINI ANLAMAK!
Cumhur İttifakı, ifade ettiğimiz gibi, kendini bu milletin ve devletin bir parçası olarak gören ve devlet millet hassasiyeti taşıyan her kesimin kendine yer bulabileceği bir platformdur. Sadece MHP ve Ak Parti meselesi değildir. Ancak elbette terörle arasına mesafe koyamayanların bu yapıda yer alması mümkün değildir. Çünkü bu ittifak tabanda da karşılığı olan bir ittifaktır. İttifakın sahibi milletimizdir. Millet ne diyor; terörle arana mesafe koy, Türkiye aleyhinde yapılan ulusal uluslararası girişimlerin sözcülüğünü bırak ve “barış” sözcüğünden “teslimiyet” türetme. Türkiye’de teslimiyetçi kesimler yok, teslimiyetçi kişilikler var. Bu kişilikleri bütün kesimlerin içine soktular. Solda, sağda, laiklerde, İslamcılarda, liberallerde…vs. bütün oluşumların içinde teslimiyetçi unsurları çoğalttılar. Şimdi böyle bir durumda Cumhur İttifakı Türkiye’nin hem geleceği için hem de güvenliği için kritik bir misyon üstleniyor. Bu ittifak ancak ve ancak bu misyonu üstlenebilecek yapılarla genişleyebilir. Yani genişleme kıstası budur. Bunun dışında şu parti bu parti meselesi değildir.
CHP’NİN “ERKEN SEÇİM GÜNDEMİ
Bu salvolar Türkiye’yi eski yıllarına döndürme hevesinin arttığını ve bu yönde “umutların doğduğunu” gösteriyor. Bu umudu yükselten unsurların iyi tespit edilmesi gerekir. Eskiye özlemin altında Türkiye’nin üretme katsayısının yükselmesi ve kendi kendine yetebilirlik oranındaki hızlı artış yatmaktadır. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak sürekli güçlenen Türkiye’de yeni sistemin kurumsallaşması ve derinleşmesi için gerekli zaman, birileri için geriye dönüş için bir fırsat olarak görülüyor. Halbuki yeni sistemin, yeni dünya gerçeklerine uyumlu, dinamik ve hızlı karar almadaki kabiliyetleri tam da Türkiye’nin 21.Yüzyıl aktivitelerinde temel çıkış noktası olacaktır. Parlamenter sisteme dönüş Türkiye’de yeniden çift başlılığı, hükümet krizlerini ve ardından ekonomik krizleri tetikleyecek bir fay hattını yeniden canlandırma isteğidir. Kim veriyor bu siparişi ona bakmak lazım. Neden eskiye dönüş? Çünkü çok oluyoruz. Birilerinin atık Türkiye’yi durdurma zamanı geldi. Bu işin siyasi ayağında ise malum partinin seçim vaadi olarak açıkladığı parlamenter sisteme dönüş hikayesi yer alıyor.
Metin Külünk,
AK Parti 26. Dönem İstanbul Milletvekili
- - - -